31 Ocak 2013 Perşembe

Ayna

  http://fizy.com/#s/22pexq   (Bunu Açma!)

Kuantum fiziğinden ne öğrendik: elektronla çekirdek arasında kocaman bir boşluk var, aynı zamanda durmayan bir çekim ve hareket... Dünyayla güneş arasında, güneşle samanyolu, evren, sonsuz boşluk...
  Ben üst üste konmuş, sıkışık bir sürü aynadan oluşuyorum. Çok yakın olduğu için aynalar; birbirini göremiyor, birbirini yansıttığını algılamıyor. Geçirgen ve yansıtan. Çünkü su ve topraktan oluşmuş. Kum sıkışmış, yanmış.
  Ama kırık ayna düzelmiyor kendi kendine.( Soğuksam ısınmam gerek, yanmam. Eriyip tekrar içime üflenmesi gerek sonsuz nefesin.) Ama o da ışığı farklı yansıtıyor bir çok yöne, kırılmış..( Kendi içine bakabilsen.) Ama aynanın ardında sırrın var. Ona bakmak; içine, sırtına. Orada gizli sır.
  Kırık aynalar da iyi ki var. Çünkü o çok kırılmış aynalar, çok ışık, renk yansıtırlar. Bu yüzden kötülük bu dünyada iyiliğe yol açar

30 Ocak 2013 Çarşamba

Anadil

İki hafta önceydi sanırım, öğretmen bir arkadaşım, görev aldığı eski okullarının birinde yaşadığı bir olayı anlattı. Günlerdir aklımda, dokunuyor. Anlattığına göre yeni sömestr başladığında başladığında rehabilitasyon merkezleri öğrenme güçlüğü çeken öğrencileri eğitmek için, öğretmenlerinden sınıflarındaki bu çocukları bildirmelerini istemiş. Öğretmenler de toplanıp listeledikleri öğrencileri birbirlerine bildiriyorlarmış. Arkadaşım diğerlerinin yazdıkları isimleri görünce şaşırmış, bir tuhaflık olduğunu hissetmiş ve arkadaşlarından yazdıkları öğrencilerin memleketleri ve ailelerinin ne iş yaptıklarını da yazmalarını istemiş. Yazmış gelmişler neyse. Arkadaşım okuduklarını görünce çıldırmış ve diğerlerine tepki göstermiş. Çünkü öğrenme güçlüğü vardır diye damgaladıkları öğrencilerin büyük bir çoğunluğu anadili kürtçe olan ve konuşmadığı bir dile adapte olmaya çalışan çocuklar, fakir çocuklar, doğulular... Yani zeka sorunu çocuklarda değil, onları akıllarınca seçip ayıklayanlarda! Geçtiğimiz hafta sonu da Ev, Mercedes ve Anneler oyununa gittim. 
 Dilimizin sınırları ne yazık ki dünyamızın sınırlarını çiziyor, bu nedenle de kendi dilimizden olmayanı itiyoruz. Dünyaysa zaten sesimizi soluğumuzu kendimizi ifademizi ta çocukluğumuzdan itibaren kalıplara sokuyor. Oyunu seyirci üzerinden de izledim biraz. Birkaç kişi, ki bunlar beyaz yakalı, okumuş, etmiş insanlar ; oyunun 'anlaşılmaz' olan bölümlerinde, büyük bir ön yargıyla anlamamayı seçti. Çünkü  oyuncu ısrarla kendi dilinde anlatmaya çalıştı. Bu bölümler oyunun nasıl bir seyirci deneyine dönüştüğünün de göstergesiydi. Bu kişiler mesela oyun başlar başlamaz huzursuz oldu, güldü ve sonunda çıktılar. Yanılmıyorum, bunlar dilini anlamadıkları bir çocuğa, kadına, adama da derdi, anlatmak istediğine bakmaksızın iten insanlar. Suçlama değil, öğrenilmiş tavır bu. Unutulmalı, bırakılmalı ancak. Bunu değiştirmek, göstermek açısından hedefine ulaşmış bir oyun olduğunu düşünüyorum Ev, Mercedes, Anneler' in. Mesela şu öğretmenler gitse, görse.. Korkmasa kimse, bir şey olmayacak özgürlükten. Güzel olacak. 

27 Ocak 2013 Pazar

                                                         Okuyana.. Merhaba..